31 Temmuz 2016 Pazar

Bilmemek - Milan Kundera


"Ama insanlar birbirlerini sık sık görünce tanıdıklarını sanıyorlar.

Zamanını yeni bir duvar saatine göre düzenlemeye koyuldu.

Adına sıla hasreti denen tamamen yeni bir duygu hissediyor.

Tutkunun, tanım olarak aşırılık olduğunu bildiğinden tutkusuna hayrandı.

Belleğinin kendisinden nefret ettiğini, onu sadece kötülediğini çok iyi biliyordu; bu yüzden ona inanmamaya ve kendi hayatına karşı daha hoşgörülü olmaya zorlamıştı kendini. Boşuna çaba: Geriye bakmaktan hiç hazzetmiyordu ve bunu mümkün olduğu kadar az yapıyordu.

Ardımızda bıraktığımız zaman daha geniştir, bizi geri dönmeye çağıran ses daha karşı konulmazdır. Bu deyişte keskin bir hava var, ama yanlış. İnsan yaşlanır, sonu yaklaşır, her an gitgide kıymetlenir ve anılarla kaybedecek zaman yoktur."

Prag Baharı… 5 Ocak 1968 tarihinde başlayan ve Çekoslovakya’nın politik olarak liberalleşmeye çalıştığı bir dönemdir. Haziran sonlarına doğru Sovyet ve Varşova Paktı’na bağlı müttefik devlet askerlerinin Çekoslovakya’ya girme hareketleri; ağustos ayında yapılan müzakerelerden bir sonuç alınamayınca Çekoslovakya’nın 20-21 Ağustos tarihinde işgal edilmesi ile sona erdi.

Bu işgalin sonucu yaklaşık üç yüz bin civarında insan Batı ülkelerine doğru göç etmek zorunda kaldı. Bu göçmenlerden biri de Bilmemek adlı romanımızın kahramanı Irena’dır. Prag’dan göç ederek Paris’e yerleşen Irena, kocasının ölümüyle yapayalnız kalır. Kendisini, içinde bulunduğu durumu anlayacak kimse yoktur yanında. İşgal sonrası ara ara memleketine ziyaretleri olur ama her ziyaretinde bir şeyler eksilir sanki kalbinde. Memleketinde yaşarken duyumsadıkları, sürekli büyüyen özlem yerini karmaşık duygulara bırakır. Memleketine ziyareti sırasında hava alanında kendi ile göçmenlik kaderini paylaşan Josef ile tanışır. Josef onun geçmişinden bir kesit gibidir. Sürgünlüğün ortak kaderini paylaşır onunla.


Yabancılaşma, memleket hasreti, yalnızlık, bellek, geçmiş, unutuş ve yurtsuzluk üzerine yazılmış bir roman, Bilmemek…. 

28 Temmuz 2016 Perşembe

yurt dışı gezimiz II


Brüksel'den sonra Almanya Münih hava alanına vardık. Buradan konaklayacağımız yerin bulunduğu Ulm şehrine geldik. Kapalı bir hava vardı. Ulm'de yerleşme işlemlerinin ardından hızımızı kesmeden geziye devam ettik. Burada Ulm Büyük Kilise'yi gezdik. Dünya'nın en yüksek kilisesi ünvanına sahip ve 768 basamaktan oluşuyor. Şehrin her yanından gözüküyor. Sabahtan öğlene kadar Ulm şehrinde öğrenci merkezli yaklaşım adına eğitimimiz, sonrasında da kültür gezilerimiz oluyordu.


Gittiğimiz sırada çocuklar için lunapark festivali vardı. Gülce de bu festivalde eğlendi, çok yağmur yağmasaydı burası daha eğlenceli olabilirdi.


Ulm Botanik Bahçe'de değişik türlerde bitkilere rastlamak mümkündü. Kaldığımız hafta sonu gezi planımızda Fransa vardı. Fakat orada gerçekleşen saldırı nedeniyle giriş çıkışlar sorunlu olduğu için bu geziyi iptal etmek zorunda kaldık. Prag'da geziyi sürdürmeye karar verdik. Prag tarihi dokusu bozulmamış gerçekten görülmesi gereken bir şehir.


Astromik saat'teki figürler her saat başı hareketleniyor ve her figürün bir anlamı var. Örneğin, iskelet figürü ölümü, elinde para kesesini tutan figür cimriliği simgeliyor. Çarls Köprüsü'de şehrin en eski köprülerinden ve en çok ziyaret edilen yerlerden biri. Kafka'nın şehrinde onun müzesi de vardı tabii. Ama yaşadığı evi göremedim.


Prag sonrası yeniden Ulm'e döndük. Bodensee Gölü'ne gittik. Orta Avrupa'nın en büyük ikinci gölü olan bu gölden tekne ile karşıdaki Mainau Adası'na geçtik. Bu adaya cennet adası da diyorlarmış. Milyonlarca çiçek ve ağacın içinde gezince insan fazla oksijenden sarhoş gibi oluyor. Bu adadaki limandan İsveç'e geçilebiliyor fakat zamanımız olmadığı için oraya gidemedik. Adanın içinde Kelebek Evi'ni gezdik. Tekneyle karşıya geçip yeniden Ulm'e yol aldık. Başka bir gün de Almanya'nın Stuttgart şehrini gezdik burada Mercedes Benz Müzesi'ni gezdik.


Ve ülkemize uzun yollardan sonra döndük. Gezdiğimiz yerlerde hissedilen ferahlığın, rahatlığın ülkemizde hissedildiği huzur dolu günler dileğiyle....:)

27 Temmuz 2016 Çarşamba

yurt dışı gezimiz I


Merhabalar :)

On beş günlük yurt dışı gezimizin ilk durağı Hollanda. Hava alanından rehberimiz eşliğinde Rotterdam'a geçtik. Çünkü konaklayacağımız yer oradaydı. Rotterdam merkezde gezdik oradaki kalem bina, kübik evler ilgi çekiciydi. Rotterdam, Amsterdam'a göre daha sakin ve kendi halinde bir yer.



Rotterdam sonrası Amsterdam'a geçtik, şehrin ortasından geçen kanal kenarındaki yüzen evler ve dans eden evler vardı. Kanal turu yaptık şehrin merkezi çok güzeldi. Buraya bisikletli şehir adını verdim her yere ulaşım bisikletle sağlanıyor. Çocuklu anneler bile çocuklarını bisikletin arkasındaki ya da önündeki sepete yerleştirip ulaşımlarını sağlıyorlar. Bisikletler için park yerleri, trafik ışıkları ve yolları her tarafta var. Şehirde yol, ulaşım adına hiç bir sıkıntı yok. Her taraf yemyeşil hava ise bu mevsimde bile oldukça serin. Lahey Adalet Divanı da gördüğümüz yerlerden biriydi.


Amsterdam'dan sonra Brüksel'e geçtik. Grand Meydanı oldukça büyük ve her tarafta gösteri yapan insanlar vardı. Bir tarafta müziğini çalan, bir tarafta çocuklara baloncuk yapan şehrin yerlileri çok sempatikti. Her köşe başında waffle dükkanları vardı. Bir de külahta patates kızartması satan yerler fazlaydı. Meydandan biraz ileride işeyen çocuk heykeli vardı. Orayı da gördükten sonra waffle yedik sokaklar pudra şekeri kokuyordu ve ılık bir hava hakimdi.


Şehrin meydanını gezdikten sonra Atomium adı verilen 1958 yılında Expo 58 fuarı için yapılan anıt binayı gezdik. Etrafında çok büyük bir bahçe ve içinde değişik yapay göletler vardı. Ormanın içinde canlı müzik yapılan yerler de dikkatimizi çekti.


Yarın devamını yazarım inşallah görüşmek üzere...:)

24 Temmuz 2016 Pazar

Hain Yüreğim - Wulf Dorn


Doro’nun annesi ve babası evlilik yıl dönümlerini kutlamak için bir akşam yemeğine çıkacaklardır. Annesi ve babasının bu özel gününde Dorothea, küçük kardeşi Kai’yı yalnız bırakmamak zorundadır. O gecede kendisinin ilgi duyduğu bir arkadaşının partisine davetlidir. Anne ve babasının isteğini gerçekleştirmek için evde kalır içten içe de partiye gidemediği için üzgündür.

O gece kardeşi durmaz, sürekli ağlar ve gecenin sabahında kardeşi ölür. Dorothea, bu olağan dışı durum karşısında üzülür ve büyük bir travma geçirir. Uzun bir süre, akıl hastanesinde tedavi görür. Anne ve babası da bu süreçte ayrılır. Doro, uzun bir tedavi döneminin ardından annesi ile birlikte yaşamaya başlar. Anne kız, farklı bir yerde, farklı bir evde anılardan uzakta yaşayacaklarını düşünerek yeni bir hayata merhaba derler. Ancak geçmiş peşlerinde yeni sandıkları hayatın içine sürekli gölge düşürmektedir. Kai’nın gölgesi ve o gece…

Gizemli gecede gerçekten ne yaşanmıştır? Sinestezik bir hastalığa sahip olan Doro’nun sonraki hayatı rutin bir seyirde akacak mıdır? Yoksa sıra dışı hikayelerin parçalarını birleştirme çabasıyla mı akacaktır?


Alman edebiyatından akıcı bir psikolojik gerilim…

21 Temmuz 2016 Perşembe

yelken



usul usul ilerliyor yelkenin
pamuk gibi bir buluttan gülümseyen güneş
yakıyor tenini
kırılmış bir kalbin şarkılarından kaçıyor
martılar
göz yaşların karışıyor maviye
ufkun en uzağında kalıyor özlediklerin
bir yok oluşa sürükleniyor geçmiş

dünyanın her yerinde
tek ve gerçek olan yalnızlığın
biliyor yelkenin

6 Temmuz 2016 Çarşamba

dinle

Bana kulak ver ki, sana ses verebileyim.

Karşındakinin gerçeği sana açıkladıklarında değil, 
açıklayamadıklarındadır.
Bu yüzden onu anlamak istiyorsan, söylediklerine değil, söylemediklerine kulak ver.

Bir gerçek her zaman bilinmek, ama ara sıra söylenmek içindir.

İçimizdeki gerçek olan sessiz, edinilmiş olan ise gevezedir.

Sözcüklerin dalgası hep üstümüzde olsa da, 
derinliklerimiz daima dinginliğini korur.

Yaşam kalbini okuyacak bir şarkıcı bulamazsa, aklını konusacak bir filozof yaratır.  

Zihnimiz bir süngerdir, 
yüreğimizse bir nehir.
Çoğumuzun akmak yerine, sünger gibi emmeyi seçmesi ne garip!

Eğer kış, 'Baharı yüreğimde saklıyorum'deseydi, ona kim inanırdı? 

Her tohum bir özlemdir.

Öğretilerin çoğu pencere camı gibidir.
Arkasındaki gerçeği görürsün, ama cam seni gerçekten ayırır.

Neşeli yüreklerle birlikte neşeli şarkılar söyleyen kederli bir kalp ne kadar yücedir.

Yürüyenlerle birlikte yürümeyi yeğlerim, durup yürüyenlerin geçişini seyretmek değil.

Hayır, boşuna yaşamadık biz!

Evim der ki, 'Beni bırakma, çünkü burada senin geçmişin yaşıyor.'Yolum der ki, ' Gel ve beni izle, çünkü ben senin geleceğinim.'Ve ben hem eve, hem de yola derim ki, 'Benim ne geçmişim, ne de geleceğim var.
Eğer kalırsam, kalışımda bir ayrılış vardır; gidersem, 
ayrılışımda bir kalış.

Yalnızca sevgi ve ölüm her şeyi değiştirebilir.

'Daha dün, yaşam küresi içinde uyumsuzca titreşen bir kırıntı olduğumu düşünürdüm.
Şimdi biliyorum ki, ben kürenin ta kendisiyim, ve uyumlu kırıntılar halinde tüm yaşam içimde devinmekte.

Güzelliğin şarkısını söylersen eğer, çölün ortasında tek başına olsan bile bir dinleyicin olacaktır.

En büyük şarkıcı, 
sessizliğimizin şarkısını söyleyendir.

Sözler zamansızdır.
Onları zamansızlıklarını bilerek söylemeli ya da yazmalısın.

Halil CİBRAN / Kum ve Köpük