30 Aralık 2015 Çarşamba

dilek


yere düşen bir kar tanesi gibi beyaz kalsın düşlerin,
ellerin hep sıcak elleri tutsun,
küçük çocuklar ölmesin,
güneşin sarısı yayılsın ruhuna onun gibi sıcak kalsın,
oynaştığın sözcüklerin güzel bir nehrin çağıltısı gibi aksın, ferahlık bıraksın kalplere,
yeterince sevilmediğini düşünme daha çok sev,
dilerim tüm bunların farkına varmanı sağlayan sağlığın hep yerinde olur...

İyi seneler...

28 Aralık 2015 Pazartesi

son



düşürmeyecek son damlasını kül rengi bulut
ay ışığının gölünde gezinmeyecek zarif kuğular
yine yıldızsız gece olacak düşlerinin eşiğinde

son'a bir gün daha yaklaşırken…

20 Aralık 2015 Pazar

izlediğim filmler


1) Lars and the Real Girl-Gerçek Sevgili, 2007
Yönetmen: Craig Gillespie
Oyuncular: Ryan Gosling, Patricia Clarkson, Emily Mortimer..
Tür: Komedi, romantik
Ülke: Kanada, ABD

Babası öldükten sonra abisiyle ortak hakkı olan bir evin garajında tek başına yaşayan Lars, insanlardan uzak duran biridir. Karin ve Gus onun bu durumuna üzülmektedirler. Ancak kısa bir süre sonra Lars'ın internetten sipariş verdiği plastik bir kadının eve gelmesiyle hayatlarının akışı değişir. Ruhsal açıdan yaşanan olumsuz bir durumun yansımalarının farklı bir şekilde aktarıldığı filmi beğendim :)


2) Nightcrawler-Gece Vurgunu, 2014
Yönetmen: Dan Gilroy
Oyuncular: Jake Gyllenhaal, Rene Russo, Riz Ahmed..
Tür: Gerilim, dram
Ülke: ABD

Lou Bloom kariyer peşinde koşan hırslı bir adamdır. Kariyeri uğruna giriştiği her işte zekasını kendi lehine sınır tanımadan kullanır. Çok hırsın çok olumsuz sonuçlar doğurabileceğini doğruluyan bu film, pek tarzım olmasa da merakla izlediğim bir film oldu :)


3) Rosemary's Baby-Rosemary'nin Bebeği, 1968
Yönetmen: Roman Polanski
Oyuncular: Mia Farrow, John Cassavetes, Ruth Gordon..
Tür: Korku, dram, gerilim
Ülke: ABD

Pek tanınmamış bir aktör olan Guy ve karısı Rosemary, Newyork'ta yeni bir daireye taşınırlar. Oturdukları apartmanda yaşayan yaşlı Castavet çifti ile samimi olmaya başlarlar. Bu samimiyetin sonunun çok korkunç bir yere vardığını en son Rosemary öğrenir. Ölmeden önce izlenmesi gereken film listesinde yer aldığı için izlemeye başlayıp bırakamadığım film hiç tarzım değildi :)

Mutlu pazarlar...


13 Aralık 2015 Pazar

ilk buluşmalar


"Birlikte olduğumuz her an
bir şölendi, newroz şenlikleri gibi,
koca dünyada bitek ikimize. Sen
pervasız ve hafiftin kuş kanadından bile,
bir rüzgar gibi inerdin merdivenlerden
ikişer ikişer aşıp basamakları, bir çırpıda
nemli leylakların arasından kendi
topraklarına alırdın beni, aynanın öte yanına.

Gece olunca haz bahşedilirdi bize
açılırdı kutsal kapıları tapınağın
karanlıkta ışıldar, ağır ağır
aramıza uzanırdı çıplaklığımız.
Uyanınca varlığına şükrederdim, yine de bilirdim
minnettarlığımın karşılıksız kalacağını. Sen
uyurdun ve o göksel mavilikleriyle
okşayabilmek için kirpiklerini, masadan üzerine eğilirdi leylaklar,
o mavilikle okşanan kirpiklerin
dingin olurlardı ve ellerin hep sıcaktılar.

Nehirler çağıldardı elindeki kadehin içinde,
dağların başı dumanlanırdı,
yakamoza boğulurdu denizler,
sonra sen elinde o camdan atmosfer,
tahtında uyuyakalırdın
ve Aman Allahım!, sen yanımdaydın.
Uyanırdın ve biçim alırdın,
insanların her gün söylediği sözcüklerin,
ağızlardan taşan şen şakrak
sözlerin biçimini alırdın; ve sen kelimesi
yeni anlamına bürünürdü: artık “çar”ımdın.
Seninle tüm alem başka bir şeye dönüşürdü,
sıradan şeyler bile biçim alırdı bir anda,
her şey; testimiz, kadehler -nöbetçi
gibi dururken aramızda ve bir biçim alırdı
o durgun sıvı, katman katman lakin çetince.

Sürüklenirdik, nereye olduğunu bile bilmeden,
ve seraplar misali;
masalsı şehirler açılırdı önümüze
ayaklarımızın altına serilirdi kuzu kulakları,
kuşlar aynı rotayı izlerdi bizimle
akıntıya karşı yüzerdi balıklar nehirde
ve gökyüzü gözlerimizin önüne sererdi her şeyini.

Bunlar olurken, kader hiç bırakmazdı peşimizi,
elinde usturasını bileyen o manyak hep izlerdi bizi."


Arseni Tarkovsky

   Tarkovsky'nin Ayna filminde geçen bu dizeleri hoşuma gitti...

6 Aralık 2015 Pazar

Tehlikeli Oyunlar - Oğuz Atay


"Demek ki, yolda durmak mümkün olmuyordu; böyle bir hürriyet yoktu. Sadece sürüklenme kalabalığın akışına kapılma hürriyeti vardı."

'İyi yaz bakalım: Gerçek, başkalarının bize uygulamaya çalıştığı tatsız bir ölçüdür.'' Birimi var mı Hikmet Amca ?''Birimi insandır'


"Herkesin, kendi evinde, kendi dünyası kurulmalıydı. Ancak kendi dünyasını kuramayanlar, başkalarının evlerine koşarlardı. Milyonlarca krallık kurulmalıydı: Aralarında yalnız diplomatik ilişkiler bulunan milyonlarca bağımsız ülke."


'Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan, bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor. Küçük oyunlar istemiyorum albayım.
Kelimeler... Kelimeler albayım, bazı anlamlara gelmiyor."


"Zor olan acının şiddeti değil, sürekliliği.."


"Bir yaşantıyı tam bitirmeli. Hiçbir iz kalmamalı ondan. Yeni yaşantılar için yeni yaşantılar için. Bunu önceden bilseydim, yaşantı milyoneri olmuştum."


“Kendinden veriyorsun ve durmadan eksiliyorsun. Oysa bazı insanlar oldukları gibi kalarak elde ederler istediklerini…”


Oğuz Atay, Tehlikeli Oyunlar'ın yazımını 26 Mart 1973 yılında tamamlamış. Okuduğum kitap ise, İletişim Yayınları'nın 1984 yılındaki ikinci baskısı ve on sekiz bölümden oluşuyor.

Tehlikeli Oyunlar'ın olay örgüsü, betimlediği çevre, ele aldığı problemler ve bütün bunları okura iyi bir şekilde aktarmak için seçilen anlatım teknikleri son derece başarılı. Yazarın insanların oyunları adını verdiği bölümlerde de, oyun içinde oyunun kullanıldığı tekniğin iyi bir şekilde kullanıldığını görürüz.

Oğuz Atay'ın kahraman olarak seçtiği "düşünen insan"ı; ne tam anlamıyla toplumun bir parçası olur, ne de büsbütün toplumdan yalıtabilir kendini. Arada kalmışlık diye ifade edebileceğimiz bir durumdadır. Tasvir edilen toplum, doğu-batı, eski-yeni, düş-gerçek, duygu-düşünce, kadın-erkek gibi çatışmalardan ileri gelen büyük bir kargaşanın içindedir.

Romanın kahramanı Hikmet Benol, süregelen kargaşanın içinde gerçek arayışına girer. Toplumca gerçeklerle ilgilenmek tehlikeli sayıldığı için, o da gerçeklerle oyun oynarmış gibi yapar. Tıpkı günümüz insanının her konuda -mış gibi yaşadığı gibi. "Düşünen İnsan" profili böylelikle "oynayan insan"a dönüşür. Shakespeare'in, "Bir sahnedir bütün dünya" tespitini doğrular. Hikmet Benol, Hüsamettin Tanbay, Nurhayat Hanım, Sevgi, Bilge bu oyunun farklı boyutlarına uzanan temsili oyuncularıdır. Batıyı özümseyemeyen kent soylu aydın Hikmet, esasında o zaman insanın problemlerinin bir yansımasıdır. Kadın erkek ilişkilerinin, duygusal tepkilerinin bir dışa vurumudur. Hikmet, Sevgi ile yaşarken sevgisiz, Bilge ile yaşarken bilgisiz bir haldedir. Bu, parça parça olan benlik toparlanmayı bilemez bir türlü. Onun tabiatında her şeye, her duruma bir karşı koyuş vardır sanki. Ne yapsa da kendini aşamaz. En sonunda yinelediği ölüm olgusu, hayatının seyrini çevirir.

Godard'ın Serseri Aşıklar filminde, bir yazarla yapılan bir görüşmede, yazar son isteğinin ölümsüzleşmek ve ölmek olduğunu söyler. Oğuz Atay'ın kahramanları da ölerek ölümsüzleşmek ister gibidirler.