29 Ağustos 2015 Cumartesi

Değirmen – Sabahattin Ali


"seni gördüğü zaman zalimce başını çeviren mağrur bir dilberin kapısı önünde ve ay ışığı altında sabaha kadar dolaşmak, bunu candan arkadaşlara ağlayarak anlatmak – söz aramızda- gene hoş şeydir. Fakat sevgili bir vücutta bulunmayan bir şeyi kendisinde taşımaya tahammül etmeyerek onu koparıp atabilmek, işte adaşım, yalnız bu sevmektir."

‘ çünkü içten duyulan şeyler hep yanlış anlaşılır.’

Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna, Kuyucaklı Yusuf adlı romanlarından sonra okuduğum ilk öykü kitabı. Değirmen adlı bu kitabı üç kısma ayrılmış:
Birinci kısım; Değirmen, Kurtarılamayan Şaheser, Kırlangıçlar, Viyolonsel,  Birdenbire Sönen Kandilin Hikayesi,
İkinci kısım; Bir Delikanlının Hikayesi, Bir Gemici Hikayesi, Bir Orman Hikayesi, Kazlar, Bir Firar, Kanal, Candarma Bekir, Sarhoş,
Üçüncü kısım; Bir Cinayetin Sebebi, Bir Siyah Fanila İçin, Komik-i Şehir adlı öykülerden oluşmaktadır.

Bu öykülerde genel olarak, göçebe bir kültürden gelen Osmanlı toplumunun kalıntılarını, o dönemdeki insan tabiatını, toplum üzerindeki yönetim baskısını, yazarın ceza evi günlerinden esinlenerek yazdığını düşündüğüm mahkumların yürek dağlayan çeşitli yaşam öykülerini o zamanın, bozulmamış Türkçesiyle ve  akıcı bir anlatımla okuyoruz.
Günümüz Türkçesine göre ağır olan edebi kelimelerin anlamları küçük dipnotlarla sayfa altlarında açıklanmış. Bunun yanında Sabahattin Ali’nin kendini yakından ifade ettiği ön sözüne de kitabın ilk sayfalarında yer verilmiş.

Bu kitapta beni en çok etkileyen, Değirmen, Kurtarılamayan Şaheser, Viyolonsel ve Kırlangıçlar adlı öyküler oldu. 

26 Ağustos 2015 Çarşamba

son izlediğim filmler


1) Breakfast at Tiffany's - Tiffany'de Kahvaltı, 1961
Yönetmen: Blake Edwards
Oyuncular: Audrey Hepburn, George Peppard, Patricia Neal..
Tür: Dramatik komedi.
Ülke: ABD
      Tiffany'de Kahvaltı, Amerikalı yazar Truman Capote'nin novellasından uyarlanmış. Yukarı Manhattan'da geçen bu film, genç bir yazarla sıra dışı komşusu Holy arasındaki ilişkiyi anlatıyor. Eğlenceli ve akıcı bir film :)


2) Eternal Sunshine of the Spotless Mind - Sil Baştan, 2004
Yönetmen: Michel Göndry
Oyuncular: Jim Carrey, Kate Winslet, Kirsten Dunst..
Tür: Dramatik komedi, bilim kurgu.
Ülke: ABD
       İki yıl boyunca beraber olduğu sevgilisinden ayrılan Clem bir kuruluşta sevgilisini hafızasından sildirmiştir. Bunu öğrenen Joel aynı şeyi kendisine yaptırmak ister. Bu süreçte ilişkilerinin tüm ayrıntıları anlatılıyor. Müziklerinden tanıdığım bu filmi izlemek keyifliydi :)



3) Mother and Child - Anneler ve Kızları, 2009
Yönetmen: Rodrigo Garcia
Oyuncular: Naomi Watts, Annette Bening, Kerry Washington..
Tür: Dram.
Ülke: ABD, İspanya.
       Üç kadının farklı şekilde kesişen hayatlarının anlatıldığı duygusal bir film.


4) Bekas - Neredesin Süpermen? 2013
Yönetmen: Karzan Kader
Oyuncular: Sarwar Fazil, Zamand Taha
Tür: Dram, aile.
Ülke: İsveç, Finlandiya, Irak.
      90'larda Irak'ta savaş zamanı yetim, evsiz iki kardeşin Dana ve Zana'nın Superman filminden etkilenerek Amerika'ya gitmek istemeleriyle yaşadıkları yolculuk beni çok etkiledi..


5) Pardé - Perde, 2013
Yönetmen: Jafar Panahi, Kambozia Partovi
Oyuncular: Kambozia Partovi, Jafar Panahi
Tür: Dram.
Ülke: İran
      Kendini toplumdan yalıtmış bir yazar İran kuralları gereği gizli bir şekilde valizinde taşıdığı köpeğiyle deniz kenarındaki villada tüm perdeleri kapatarak yaşamaya başlar. Bir gece ansızın eve gelen bir kadın ve bir adamın ziyaretiyle bu yalnızlık son bulur. Biraz ağır akan bir film olsa da fena değildi :)

24 Ağustos 2015 Pazartesi

İnsanın Acısını İnsan Alır – Şükrü Erbaş



“Ayrılık ne biliyor musun? Ne araya yolların girmesi, ne kapanan kapılar, ne yıldız kayması gecede, ne güz, ne ceplerde tren tarifesi, ne de turna katarı gökte… İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık.İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini, birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine.Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken duvarlara dalıp dalıp gitmesi.”


2014’ün eylül ayında ikinci baskısı yayımlanan bu kitap, Erbaş’ın “Bir Gün Ölümden Önce”, “İnsanın Acısını İnsan Alır”, “Gülün Sesi Gül Kokar” adlı deneme türünde daha önce yazdığı kitaplarından derlenmiş denemelerden oluşuyor.

İlk bölümde, taşıdığı sevgiyi hiçbir dünya telaşına değişmeyen naif bir yürekten dökülen şiirsel yoğunluğu fazla denemeleri;

İkinci bölümde, yaşadığı toplumdaki sarsak gidişatın içinde kaybolmaya yüz tutan seslerin çığlığı olmaya çalışan bir şairin ince duyumsamalarını;

Üçüncü bölümde, yazının gücünü, yazarın taşıdığı sorumlulukları, çağdaş toplumda birey ve sanatın konumunu niteleyen bir şairin geniş evrensel düşüncelerini okuyoruz. Bunun yanında Gülten Akın, Nazım Hikmet, Kemal Özer, Ceyhun Atuf Kansu, Neruda, Şükran Kurdal gibi gibi birçok kıymetli şairi yazdıklarıyla selamlayan vefalı bir yüreğin izleğinde yürüyoruz.

Şiiri seven, şiirin yazılma sürecini merak edenler için ışık tutabilecek rehber bir kitap diyebilirim. Şükrü Erbaş, şairi doğu mitolojisinde geçen Kaknus Kuşu’na benzetiyor. Bu kuş, kanatlarını çırpa çırpa tutuşturduğu çalı çırpının yanmasıyla ölen bir kuş. Küllerinden bir yumurta ve yumurtasından yeni bir Kaknus meydana geliyor.

23 Ağustos 2015 Pazar

yolculuk


Güneyin sıcak sam yellerinden uzağa düşen kısa bir gezinin, belleğimde bıraktığı uzun ve anlamlı görüntüler..

Biraz bir kuş hürlüğünü yad eden, biraz suskunluğun billur çağıltısına bırakan, yeni yerlerin keşfedilmemiş kendine özgü şarkısını mırıldanan bir yolculuk esintisi..

Mavinin her tonunda yavaşlayan günlerin sakin akşamlarından topladığım hala ufalmamış anlar..

Denizinde kaybolduğum bir martı gibi, begonviller kokan sokaklarını karış karış dolaşan bir seyyah gibi gezdiğim, gecesinde belirdiğim bir yıldız gibi, uzaktan yakından  izledim o özgür kenti.. Kendimi dinlemeyi bıraktım bir süre, duygularımı paslanmış kancalarından kurtardım.. Olduğu gibi karşıladım her şeyi..

Ege Denizi’nin yumuşak, incitmeyen fısıltılarını dinledim; Şirince, Alaçatı, Çeşme, Urla havasının yaydığı huzuru doldurdum ruhuma.. Tarihi sokaklar, renkli çarşılar, kordonda akşama kendini teslim eden semanın gülümseyen bulutları, Hisarönü’nde içilen az şekerli kahve, sokak çalgıcılarının içli şarkıları, şile bezinden yapılmış elbiseler, gece pazarı, mavi ahşap bir masada deniz kıyısında yenilen balık ekmek, dalgalara meydan okuyan sörfçüler, mayhoş meyve şarapları, zeytinli sabunlar, uzakları yakın eden metro istasyonları, uzun bir kahvaltının tadı unutulmayan çiğ börekleri, kısa bir tren yolculuğu ve sokakları denize çıkan bir kentin kurdukça eksik kalan cümleleri…


Yolculuklar güzeldir..

9 Ağustos 2015 Pazar

biraz mola..


Rüzgarı severim en çok, 
bilmediğim bir kıyıda dururken deniz ile göğün birleştiği ufkun çizgisinin üzerinde gezdirmeyi hayallerimi..
Pamuk şekeri sevmem ama onun gibi yumuşak, tatlı düşlerim öylece kalır ayın yansıyan ışığında.. 
Her gecenin beliren o gri mehtabında büyümeye yeltenen güleç düşlerim..
Bir kırlangıç olmalı şimdi yola koyulmalı..

Haydi ruhum yolculuk vakti, çok okuduk bu kış biraz da gezelim,
görüşmek üzere sağlıcakla kalın gülücükler :)


8 Ağustos 2015 Cumartesi

jöleli meyve salatası


Malzemeler:

- 1 adet Dr. Oetker vişneli jöle
- Kayısı, şeftali, mürdüm eriği, kavun, karpuz, muz gibi mevsim meyveleri; kiraz, çilekle de çok güzel oluyormuş :)

Hazırlanışı:

Jöle 2,5 çay bardağı kaynar su ile eritilir. Üzerine 2,5 çay bardağı soğuk su eklenir. Jölenin hazırlanışı pakette de yazıyor. Hazırlanan karışım küp küp doğranmış mevsim meyvelerinin üzerine dökülür, meyvelerle karıştırılır. İki saat kadar buzdolabında bekletilir. Tarifi ablam yaptı, ellerine sağlık canım, benden de paylaşması :)

6 Ağustos 2015 Perşembe

Konstantiniyye Oteli - Zülfü Livaneli



“ İnsan bu kentte ürpermeden durabilir mi? Başka tarihi kentlerde tek baskın kültür var; burada ise dünya tarihi üst üste yığılmış; pagan, Yahudi, Ortadoks, Katolik, İslam. Bir zamanlar bu kentin sokaklarında otuz dokuz dil birden konuşulurmuş biliyor muydun? İnsanın büyülenmemesi mümkün mü?”

“ Gerçek her zaman iyi midir? Daha doğrusu gerçeği ortaya çıkarmak her zaman iyi sonuç verir mi, yoksa yaşayabilmeleri için, insanların sahte dünyalarına göz yummak daha mı doğru?”

“Yalnız babasının değil, onca acılardan geçmiş, çaresizlik, yoksulluk, savaş, iç çatışma, salgın hastalık gibi birçok nedenle yaralanmış olan halkın da hayata karşı tavrı buydu. Sus, dua et ve katlan! Alnına ne yazılmışsa o gelir başına.”
*****
Işıkları sabaha kadar yanan ürkütücü benzin istasyonları, boş meydanlar, kimselerin olmadığı Gezi Parkı, yüksek topukluların üstünde daha da uzun gözüken travestiler, seyyar arabalarda sucuk ekmek, köfte ekmek, nohut pilav satanlar, Boğaz Köprülerinde nöbet tutan polisler, Bizans’ın, Osmanlı’nın, Cumhuriyet’in karman çorman , birbirine geçmiş binaları ve tarihi yarımadada eski bir Bizans sarayının kalıntıları üstünde yükselmekte olan bir yapı; Konstantiniyye Oteli..

Erguvan rengi bir Bizans pelerini ya da sarı bir Osmanlı kaftanı giyerek bu otelin açılışına gidiyoruz. Ama önce bu tarih kokan şehrin sokaklarında her çeşit insanın bazen iç karartan, bazen yürek dağlayan bazen de tebessüm ettiren öykülerine karışmalıyız. Tarihin ve şimdinin buluştuğu masalsı bu romanın geçitlerinde durup, arada soluklanmalıyız, sorular sormalıyız, gerçekten öyle değil miydi diye sormalıyız.  Geçmişin gömütlerinden gelen yazıtlara dokunup, bir kaosa dönüşen şimdinin mukayesini yapmalıyız..

Otelin açılışından sonra dördüncü yüzyılda İmparator Konstantinos tarafından dikilen Milion Taşı’na gitmeliyiz. Dünyanın sıfır noktası olarak kabul edilen bu taşta durup, tanık olduğumuz bizzat kahramanı olduğumuz tükenmişliği, hançerlenen her iyi yanımızı zamanın vakum makinesinde vakumlamalı, pörsümüş bir deriyi anımsatan dünyayı ufaltmalıyız.. Sıfır noktasında durup buradan sonraki mesafeleri, itibar, çevre baskısı kavramından uzakta kalıp, düşünerek yeniden başlatabiliriz. Yaşanmışlığın tecrübesiyle ve büyük öngörüsüyle.. Nekropolis’te ikamet eden ölmüşlerin söyleyemediklerini, yaşarken unuttuklarını, susarken anlatmak istediklerini dinleyebiliriz..

Yedi notadan çıkan sayısız farklı şarkı gibi, aynı topraktan gelen her insanında farklı hikayesinin kıyılarına çekilebiliriz.. Zehra’nın, Elmas Hanım’ın, yazar olmak için didinen Emre’nin, Ercüment ve birçok kahramanın hikayelerine.. 

1 Ağustos 2015 Cumartesi

bir misafirliğe gitsem



Bir misafirliğe gitsem
Bana temiz bir yatak yapsalar
Her şeyi, adımı bile unutup
Uyusam...
 
Kalktığımda yatağım hala lavanta koksa
Kekikli zeytinli bi kahvaltı hazırlasalar
Nerde olduğumu hatırlamasam
Hatta adımı bile unutsam...

Melih Cevdet Anday