31 Temmuz 2015 Cuma

bir şiir





TAHİRLE ZÜHRE MESELESİ 

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da 
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil, 
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte 
yani yürekte.
Meselâ bir barikatta dövüşerek 
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken 
meselâ denerken damarlarında bir serumu 
ölmek ayıp olur mu?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da 
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Seversin dünyayı doludizgin 
ama o bunun farkında değildir 
ayrılmak istemezsin dünyadan 
ama o senden ayrılacak 
yani sen elmayı seviyorsun diye 
elmanın da seni sevmesi şart mı? 
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık 
yahut hiç sevmeseydi 
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da 
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil. 

Nazım Hikmet Ran


22 Temmuz 2015 Çarşamba

Dünya Bu Kadar - Mahir Ünsal Eriş


“Her şeyin yumuşak ve şen göründüğü, şarkıların güzel, yemeklerin tatlı, havaların hafifçecik olduğu ne güzel günlerdi onlar. Dünyada her güzel şey, renkli balonlar gibi neşeyle oradan oraya salınırken hayatın dikenlerinden birine değip yok olmak zorunda mı? Birini sevmek, onunla mutlu olmak neden bu kadar imkansız? Kendini dünyanın geri kalanından ayrı bir yere koyup birbirini seven iki insanın bir arada durabilmesi, neden bu iki insan dışındaki her şeye bağlı? Hayat ne güzel aşık olunca halbuki, her şey nasıl ışıl ışıl, nasıl rengarenk. İnsan, değil sevmenin, dünyanın sonu gelmeyecek sanıyor sevince. Aşk olup vuslat olmayınca ne zor, ne fena ama. Bir başına, damla damla eriyen bir kardan adam gibi eksilirken onun artık başka tepelere yağacağını bilmek ne büyük işkence..” s. 181

-bir-
“Bir ikindi kahvaltısı yapacaklardı. Güneş gelmedi..”
-İki-
“Bir ikindi kahvaltısı yapacaklardı. Güneş gelmedi..”
-üç-
“Bir ikindi kahvaltısı yapacaklardı. Güneş gelmedi. Çünkü Güneş, öğlene doğru telefonla aldığı telefonla apar topar çıkmış, daha afyonu patlamadan soluğu AŞTİ’de almıştı..”
-son-
“Bir ikindi kahvaltısı yapacaklardı. Güneş gelmeyince zoraki sürdürdükleri neşenin pili çabucak bitti..”

Dünya Bu Kadar, bu şekilde başlayan ikindi kahvaltılarında bir araya gelen Güneş, Selim, Turgut adlı arkadaşların yaşamlarından başka hayatlara uzanan yolculukları bünyesinde taşıyan dört bölümden oluşuyor. Coğrafi tanımlamada, kutuplardan basık, ekvatordan şişkin elips şeklindeki dünyayı insan zihninde anlamlandıran o modelin üzerine yapıştırdığımız farklı renkte, farklı kahramanlı hikayeler değil midir? Bu birbirinden bağımsız gibi gözüken ama özünde birbiriyle ilintili olaylar zinciri bizim insan rolümüzün şekillenmesinin doğrudan nedeni değil midir?

Kitapta tek bir zamanda gerçekleşen olay örgüsünün sirayet ettiği belli kahramanlar değil de, birbiriyle bağlantılı ancak ayrıntıların içindeyken unutabildiğiniz ilk kişilerin nerede kaldığını sorabilecek derecede ayrıntılara yer veriliyor. Sanırım artık farklı tür kitapları okudukça klasik olay örgüsü, yer, zaman tahlillerinin kolaylıkla yapılabileceği roman beklentimin yok olduğunu ve bu anlamdaki arayışın gereksizliğini zamanla kabullenmekteyim. Çağdaş Türkçe Edebiyat dizisi adı altında çıkarılan bu kitap da roman olarak kökenini başka kollardan alan bir çok hikayeyi konuk ediyor sınırlarında ve fazla birçok yaşanmışlığa dokunuyor. Yozlaşmış ilişkiler kıskacında tükenen aşkları, dünyaya hakim olan mal, para hırsını, bu uğurda zorlanan değişik kapıları, ay karanlığında beliren define avcılarını, insanın sebatkar olmadan uzaklaşan yönlerini, hatıraları, dünya küçük aslında dedirten rastlantıları ve hasreti yaşanılır dünyanın aralıklarından sızarak anlatıyor.

Düşünsel derinliği öne çıkaran, gerilimsiz bir ses tonuyla aktarılan hikayelerin çoğu tanıdık ve yaşamın içinden. Dünya ne kadar mı? Onu farklı şekillerde görebildiğin, zihninle tüm güdülerinden uzaklaşarak tarafsız bir şekilde yorumlayabildiğin ve algılayabildiğin kadar. Ah Muhsin Ünlü diyor ya: ‘Burası dünya ya hu, burası bu kadar işte!’ Belki de onu çok sahiplenmeden, onun geçici hırslarına mağlup olmak yerine, onu iyimser nizamımızda şekillendirme gücüne sahip olmak yeterlidir.. 

19 Temmuz 2015 Pazar

film günlüğümden


1) Bridget Jones's Diary - Bridget Jones'un Günlüğü, 2001
Yönetmen: Sharon Maguire
Oyuncular: Renee Zellweger, Gemma Jones, Shirley Henderson..
Tür: Romantik, komedi
Ülke: İngiltere, ABD

Helen Fielding'in aynı adlı romanından uyarlanmış bu filmde otuz iki yaşına gelmiş Bridget'in hayatının aşkını ararken yaşadıkları komik ve eğlenceli bir şekilde anlatılıyor.

2) Frida, 2002
Yönetmen: Julie Taymor
Oyuncular: Salma Hayek, Alfred Molina, Geoffrey Rush..
Tür: Biyografik, dram
Ülke: ABD, Kanada, Meksika

Baskıcı bir dönemin tek kadın ressamı olan Frida Kahlo'nun sıradışı hayatı..


3) Dorian Gray, 2009
Yönetmen: Oliver Parker
Oyuncular: Ben Barnes, Colin Firth, Rebecca Hall..
Tür: Dram, fantastik, gerilim
Ülke: İngiltere

Oscar Wilde'in eseri olan Dorian Gray'in Portresi'ni okumamıştım ve defterime not almıştım. Sonra kardeşimin bilgisayarında bu filmi görünce hemen atladım yine okumadan filmini izlediğim bir eserle tanışmak biraz çarpıcı oldu zira hazcılığa düşkün Dorian'ın hayatındaki sürükleyici etkileşimler çok düşündürdü beni.


4) Secret Window - Gizli Pencere, 2004
Yönetmen: David Koepp
Oyuncular: Johnny Depp, Maria Bello, John Turturro..
Tür: Gerilim, fantastik
Ülke: ABD

Stephen King'in romanından uyarlanan filmde, karısının onu aldattığını gören ve psikolojik yıkıma uğrayan bir yazarın zorlu zamanları...


5) Kader, 2006
Yönetmen: Zeki Demirkubuz
Oyuncular: Vildan Atasever, Ufuk Bayraktar, Ozan Bilen..
Tür: Dram
Ülke: Türkiye

Kör düğüm olmuş bir aşk üçgeninin içinde yaşanan kayboluşlar...


12 Temmuz 2015 Pazar

Milena'ya Mektuplar - Franz Kafka


“Keşke şimdi burada olsaydın! Sanki hiç kimsem yokmuş gibi, sanki burada korkudan başka bir şey yok gibi, onunla birlikte geceler boyu kollarımızı birbirimize kenetleyip yuvarlanıyoruz. Bu korku gerçekten ciddi bir şey. Üstelik bu korku bana sürekli olarak büyük bir itirafta bulunmam gerektiğini de hatırlatıp duruyor: Milena da sadece bir insan…”

“Söylemek istediğim başka bir şey var ama bir genç şair buradaydı anlamıyorum, biri geldiği anda ofis işlerimi hatırlıyorum ve tüm ziyaret boyunca başka hiçbir şeye odaklanamıyorum; yorgunum, başka bir şey düşünemiyorum ve tek isteğim başımı kucağıma koymak, elini başımda hissetmek ve sonsuza kadar bu şekilde kalmak...”

“Veda etmiyorum. Benim için sırada bekleyen yer çekimi beni tamamen dibe çekmediği sürece vedalaşma yok. Ama sen hayattayken bu nasıl olabilir ki..”

“Birkaç şey kesin ama kesin olan tek şey asla birlikte yaşayamayacağız, beden bedene bir evi paylaşamayacağız, asla bir masada birlikte oturmayacağız hatta aynı şehirde bile olmayacağız...”

*****

Franz Kafka, Milena Jesenska’ya: “ Mektup yazmak aslında hayaletlerle ilişki kurmaktır ve üstelik sadece yazılan kişinin hayaletiyle değil, aynı zamanda kendi hayaletiyle de ilişki kurmasıdır. Bu hayalet yazdığımız mektubun içinde gizlice gelişir ya da bir mektubun diğerini güçlendirdiği ve tanık olarak gösterdiği bir dizi mektupta.”  diye yazar. Mektuplar, bir çok duyguyu yansıtmaya çalışır. Daha önce ruhunu yakından kimseye ifşa etmemiş Kafka’nın mektupları da, onun ruhsal dünyasının keşfedilmemiş yerlerine de bırakır okuyanı.

Milena’ya Mektuplar’da, Franz ve Kafka’nın ilişkisinde yahudi/ yahudi olmayan, Alman/ Çek zıtlıklarının bir aşkla uyuma dönüştüğünü fark ederiz. Onun öykülerini Çekçe’ye çevirir Milena. Bu çeviri sürecindeki yazışmaları böyle bir eserin doğmasına vesile olur. Eserin yayımlanma süreci sıkıntılı, tepkili olsa da, yazan ve yazılan kişinin arkadaşı olan Willy Haas tarafından mektuplar düzenlenip yayımlanır. Mektuplardaki hitaplar gittikçe samimiyete dönüşür. Kafka içsel dünyasını, Milena’ya karşı hissettiklerini, çeviri ile ilgili düşüncelerini, yaşadığı tarihin içinde bariz bir şekilde yaşanan ırkçılık olaylarını, okuduğu kitapları, yazma sürecini tüm içtenliğiyle paylaşır bu mektuplar aracılığıyla. Kitapta mektuplardan sonraki ekler bölümünde Milena Jesenska ile Kafka’nın yakın arkadaşı Max Brod ile yazışmalarının, onun gazetede çıkan yazılarının ve en son Kafka’yı anma yazılarının yer aldığını okuruz.

Sevginin gücünün ümitsiz bir aşkın gölgesinde sınandığı bu mektuplar; mesafenin, ulaşamamanın aşkla olan ilişkisini yeniden sorgulatıyor okuyana…



8 Temmuz 2015 Çarşamba

film hafızama eklenenler :)


1) Birdman - Atmaca, 2015
Yönetmen: Alejandro Gonzalez Inarritu
Oyuncular: Michael Keaton, Zach Galifianakis, Edward Norton..
Tür: Komedi, dram
Ülke: ABD
 Bir zamanların Birdman adlı süper kahraman film serisiyle ünlenmiş bir oyuncunun yıllar sonra kendi yazdığı ve yönettiği bir oyunla yeniden hatırlanma çabaları.. Oyuncu kadrosu da çok iyi olan bu filmi çok beğendimm :)


2) Les Choristes- Koro, 2005
Yönetmen: Chrisophe Barratier
Oyuncular: Gerard Jugnot, François Berleand, Jacques Barrin..
Tür: Dramatik komedi
Ülke: Fransa, İsviçre, Almanya
  Fransa'da eğitim veren disiplinli bir okula Mathiue adında bir müzik hocası gelir. Çocuklara olan iyi yaklaşımı ve idealistliğiyle kendine hayran bıraktıran bu öğretmenin okul günlüğü çok etkiledi beni. Korodaki şarkılar olağanüstüü :)


3) King Kong, 1976
Yönetmen: John Guillermin
Oyuncular: Jeff Bridges, John Randolph, Rene Auberjonois..
Tür: Fantastik, macera, romantik
Ülke: ABD
    Pasifik'te yeni keşfedilen Kafatası adasında petrol bulmak umuduyla çıkılan deniz yolculuğu sonrasında yaşanan heyecanlı bir hikaye. Adada yerlilerin Kong adını verdikleri dev gorille yaşanan maceralar. Yeni çevrimi de varmış bu filmin ben yeni izleyebildim ve sevdimmm :)


 4) Dans La Maison - Evde, 2012
Yönetmen: François Ozon
Oyuncular: Fabrice Luchini, Ernst Umhauer, Kristin Scott Thomas..
Tür: Gerilim
Ülke: Fransa
   Kalemi ve gözlem yeteneği fazla olan bir öğrencinin Fransızca öğretmeni tarafından fark edilmesi ve yakın arkadaşının ailesi ile ilgili yazma hikayesinin vardığı şaşırtıcı olaylar.. Edebiyat severler için gayet güzel bir film :)


5) Cesur Tom ve Sihirli Ayna, 2015
Yönetmen: Bruno Lopez, Ernesto Padron Blanco
Tür: Animasyon, macera
Ülke: İspanya
      Fakir bir çiftçinin oğlu olan Tom, bir gece tesadüfen bulduğu sihirli aynada ruh ikizi olan güzeller güzeli prensesi görür ve onu bulmak için macera dolu bir yolculuğa çıkar. Küçük Tom'un büyük macerası pek keyifli :)



5 Temmuz 2015 Pazar

Tatlı Rüyalar - Alper Canıgüz


"Birisini düşlerinize kattığınız anda o kişi farkında olmasa bile ruhunun derinliklerinde bunu anında hisseder ve sizinle birlikte o düşü örmeye başlar. Yani olup bitenlerde benimkiler kadar sizin düşlerinizin de önemli bir rolü vardı. Hem kim bilir, belki farkında bile olmadan siz de bir dünya yaratmışsınızdır." 

"Öncelikle şunu bilmlisiniz ki, düşleriniz ancak ve ancak onlara inanacak kadar güçlüyseniz gerçektir. Birçok insan için hayalle düş arasındaki farkı yaratan da budur zaten. Bu ayrımı aşmış kimseler olduğundan eminim, onlar hayallerine de tüm yürekleriyle inanabilirler."

*****

İletişim Yayınları'ndan çıkan kitabın kapağında psiko-absürd, romantik komedi türünde yazıldığı belirtiliyor. Genellikle düşünce ağırlıklı felsefi kitaplara ağırlık verdiğim için bu kitabı okumak oldukça eğlenceli geldi bana. Çoğu yerinde de yüksek sesle güldüğümü söylemeliyim. Arada sırada bu tarz kitapları okuma dünyama katsam fena olmayacak.

Tatlı Rüyalar, Alper Canıgüz'ün dünyasıyla tanışmama vesile olan ilk kitap adı da çok hoşuma gitti. Kitaptaki hikayemiz, kendisi Türkiye'de yaşayan bir Fransız Türk olan Hector Belioz'un bir pazar sabahı eline aldığı gazetede hayatının bir bölümünü sattığını belirten bir ilana rastlamasıyla başlıyor. Satın alınan bir hayatın yollarında yürümek onun maceralarına katılmak tuhaf bir yolculuğun esrikliğine bırakacak mıdır kahramanımızı? Başka bir adla, başka bir zamanda, başka bir rolde bir tiyatroyu anımsatan hayatın kulisinde neler konuşulacaktır?

Beşiktaş Balık Pazarı esnafından, saygın üniversite hocalarına, sakallı medrese öğrencilerinden gangsterlere ve psikanalizde kullanılan bir çok yönteme uzanan düş, kurgu fonunda belirmeye çalışan olaylar, imgeler ve kahramanlar.. Canıgüz'ün kıvrak, samimi üslubuyla gerçek ve hayalin karıştığı bu kurmacaya hiç sıkılmadan dahil oluyorsunuz. Kim bilir dünyayı oluşturan belki de düşlerimizdir diyorsunuz..

Bu kitapla beraber, sabahı Freud'un ışığıyla selamlayacağınız, sınırsız düşlerinizin kanadında uçacağınız bir uykudan uyandığınızda belki de başka bir ben'le bakacaksınız aynaya.. Tatlı rüyalar..:)

3 Temmuz 2015 Cuma

ateşli sabır

 

"ağır ağır ölür alışkanlığının kölesi olanlar, her gün aynı yoldan yürüyenler, yürüyüş biçimini hiç değiştirmeyenler, giysilerinin rengini değiştirmeye yeltenmeyenler, tanımadıklarıyla konuşmayanlar.

ağır ağır ölür tutkudan ve duygulanımdan kaçanlar, beyaz üzerinde siyahı tercih edenler, gözleri ışıldatan ve esnemeyi gülümseyişe çeviren ve yanlışlıklarla duygulanımların karşısında onarılmış yüreği küt küt attıran bir demet duygu yerine “i” harflerinin üzerine nokta koymayı yeğleyenler.

ağır ağır ölür işlerinde ve sevdalarında mutsuz olup da bu durumu tersine çevirmeyenler, bir düşü gerçekleştirmek adına kesinlik yerine belirsizliğe kalkışmayanlar, hayatlarında bir kez bile mantıklı bir öğüde aldırış etmeyenler.

ağır ağır ölür yolculuğa çıkmayanlar, okumayanlar, müzik dinlemeyenler, gönlünde incelik barındırmayanlar.

ağır ağır ölür özsaygılarını ağır ağır yok edenler, kendilerine yardım edilmesine izin vermeyenler, ne kadar şanssız oldukları ve sürekli yağan yağmur hakkında bütün hayatlarınca yakınanlar, daha bir işe koyulmadan o işten el çekenler, bilmedikleri şeyler hakkında soru sormayanlar, bildikleri şeyler hakkındaki soruları yanıtlamayanlar.

deneyelim ve kaçınalım küçük dozdaki ölümlerden, anımsayalım her zaman: yaşıyor olmak yalnızca nefes alıp vermekten çok daha büyük bir çabayı gerektirir.

yalnızca ateşli bir sabır ulaştırır bizi muhteşem bir mutluluğun kapısına..."

                                                                                                         -Pablo Neruda