31 Ağustos 2014 Pazar

Sarı Limuzin - Muhammet RK


bir düş öncesi savunulan düşüncelerden bağımsız özlüyorum seni
sanırım bunun delirmem ile alakası yok
seni fail-i meçhul özlüyorum- kötü şair yalakalıkları-
bir kaldırım tutanağında adımızı duyunca
bir kelebek çiziyorum
- Maveraünnehir
................


Muhammet Rk'nın İkinci Adam Yayınları'ndan çıkan ilk şiir kitabı. Kitap; otuz dokuz adet, ölçüsüz ve uyaksız şekilde yazılmış serbest şiirlerden oluşmuştur. Kitapta yazılan şiirler, yakın geçmiş zamanda yitirdiğimiz güzel çocuk Berkin'e ithaf edilmiştir. 

Kitapta, sürrealist bir dünyadan realist bir dünya düzenine çarpan yüksek sesli eleştirilerin yanı sıra farklı bir manevi dünyadan yansıyan naif bir sevgi anlayışının izlerini görmekteyiz. Şiirler yer yer manifestoyu andırıyor. İnsanı çoğu yerde düşündüren, kendini, yaşadığı toplumu sorgulamaya iten felsefi bir derinliğin içinde bir karşı koyuşun nidalarını taşıyor.

Şair; Tanrı, peygamber, anne, ayet metaforlarını sık kullanmış. Edebiyattan Sylvia Plath, Nilgün Marmara, Didem Madak, Zarifoğlu gibi değerli şahıslara ismen yer vermiş. Tıpkı bu edebi şahıslar gibi, tarihtende bir çok isme şiirlerde yer verilmiş.

Şiir başlıkları ilginç ve dizelerdeki duygular sıra dışı. Sarı Limuzin, insanı soyut, gizemli bir yolculuğa götüren ve çoğul çağrışımların sesli durağında kendinizi yeniden ayırt etmenizi sağlayan bir kitap.

Hayal gücü şaşırtıcı ve sınırsız olan şairin nice güzel kitaplarında buluşmayı diliyorum...
Kitabın bizlerle buluşmasında büyük emeği olan Elsa'ya da sonsuz teşekkürlerle...


Akıl salıncağı. Komedi Tanrıçası

salıncağına yanaşamadım hiç
ülkemden öpemedim
bir kitapla düet yapacak kadar da büyümedim
memur olacağım
-annem öyle diyor

ben sakallarımı uzatmak düşüncesinden
limanlarımı öldürmek düşüncesinden duramıyorum
bir gemi gelince yanağıma
annem duruyor sanki
uykuda bağırıyorum

annem beni hiç duymuyor
martı seslerine kulak veriyorum
oysa martı hiç görmedim ben
Sait Faik kütüphaneleri kurulsun istiyorum
saçları kızıl olsun istiyorum
öpüşürken leylaklar

kapı numaramı bilmiyorum
kapı çalınca kapıya ben bakmıyorum
kapı çalınıyor
gelmeyen sensin

kitap alıyorum
içinden hediyeler çıkıyor

sayfa numaralarını çeviriyorum
sen yoksun

dört dize de kıpırdamıyor rüzgar
yapraklar hızlı olmayı beceremiyorlar

ben seninle yürümek istiyorum
banklar buna izin vermiyor

sana uzun mektuplar yazacağım diyorum
şımarıyor kalemler

kalemi kırıyorum her yer sen oluyor
üzerime bulaşınca leken
yazdıklarımı siliyorum
bir bakıyorum hatıran gülünüp gitmiş..
                                     Muhammet RK

29 Ağustos 2014 Cuma

Karahindiba - Sinan SÜLÜN


"Sen, hepiniz çirkin bir balıkçının oltasına yakalanmışsınız. Balıkçıların ayaklarının dibindeki kovanın içinde yaşamak için çırpınıp duruyorsunuz. Dünyayı o kova, yaşamayı ölmemek sanıyorsunuz. Özgürlüğünüz o kovanın hacmi, ömrünüz gün bitip balıkçı eve dönünceye kadar.
   Dışarıda koskoca bir dünya var. Zıplasan, çıksan göreceksin. Ölürüm diyorsun, denize kadar gidemem diyorsun. Gitme, öl, ne çıkar. Kovanın içinde senin gibi onlarca korkakla yaşayacağına, hiç değilse cesur ve özgür olarak ölürsün. Ama sen o kovadan atlayamayacak kadar korkaksın. Sen, senin için tüm hayatını vermeye hazır birini sevemeyecek kadar korkaksın.."

Karahindiba'nın ön sözü karikatürist Metin Üstündağ tarafından yazılmış. Kitap üç öyküden oluşuyor: 

Birinci öykü olan Aralık'ta, işsizliği sonucunda eşini, sevdiklerini ve hayatın anlamını yitiren Rıfat'ın yaşadığı duygusal çöküş anlatılıyor. Ülkemizde işe alma koşulları konusunda yaşanan absürd durumlar ve bu durumların birey üzerindeki, onun hayatı üzerindeki olumsuz etkisi çok ayrıntılı bir şekilde aktarılıyor. Yazar, bu öyküde fazlaca tasvire yer vermiş.


İkinci öykü olan Mavi Pelikan'da, bir kırtasiyede çalışan temiz kalpli Numan ve Mavi arasında yaşanan aşk son derece duygu ağırlıklı bir dille aktarılmış. Bu hikayede aşkın zamansızlığı ifade edilirken duygulardan çok baskın olan gerçeklerin, rollerin, dayatmaların arasında kalan bir insan profili ayrıntılı olarak çizilmiş. Bu öykünün sürrealist bir yanı var diyebiliriz.


Son öykü olan Karahindiba, benim de en sevdiğim öykü oldu. Karahindiba, hayatında seçemediği tercihlerin pişmanlığında kendini kaybeden Adnan Çubuk'un hikayesi. İnsan hayatta kendini fark ettirebilmek için nice emekler verir, büyük badireler atlatır ama sonunda hayallerinin dışında gerçeklerle yüzleşirken kendini kaybedebilir. Hayat ve hayal sözcüklerinin arasındaki ses farkı, yaşarken o kadar basit değildir. Aslolan tercihler değil, tercihlerle yaşamayı becerebilmektir. 


  "Galiba bu dünyada herkes bir iz bırakmak için yaşıyordu. Duvardaki resim bunu sökülürken duvarın sıvasını yanında götürerek yapıyor, inşaat işçisi ustabaşından gizli bir tuğlanın üzerine ismini kazıyor, tapu kadastrodaki memur üç çocuk yapıyor, salyangoz ardında sümüğünü, don lastiği belde tahrişini, kalem kağıtta yazısını bırakıyor, zenginler okul yaptırıyor, yoksullar fotoğraf çektiriyor, an’lar hatıralaşıyor, kimisi intihar ediyor, kimisi resim yapıyor, kimisi roman yazıyordu.
İyi kötü hepsinin varlığını kanıtlayacak izler oluyordu. Yaşadıklarını başkalarına hatırlatacak, kendilerini iyi hissettirecek, bu dünyadan çekip giderken “Ben buradaydım, ben unutmayın” dedirtecek izleri.
   Oysa ben yaşarken unutulmuştum."



28 Ağustos 2014 Perşembe

yazmak konulu filmler


Yazı, edebiyat, yazmak konulu bu film listesi çok hoşuma gitti. Ben bu tarz filmleri daha çok seviyorum galiba. Fırsat buldukça izlemeye çalışıyorum listedeki filmleri. Unutmamak adına buraya da yazmak istedim, belki seninde ilgini çeker.

1-Quills / Düşlerin Efendisi – 2000


2-Stranger Than Fiction / Lütfen Beni Öldürme – 2006


3-Adaptation / Tersyüz – 2002


4-Anonymous / Anonim – 2011


5-Dans La Maison / Evde – 2012


6-Midnight In Paris / Paris’te Gece Yarısı – 2011


7-Ruby Sparks / Hayalimdeki Aşk – 2012


8-The Hours / Saatler – 2002


9-The Ghost Writer / Hayalet Yazar – 2010


10-Deconstructing Harry / Yaramaz Harry – 1997


11-Sylvia – 2003


12-Barton Fink – 1991


13-The Words / Çalıntı Hayat – 2012


14-Misery / Ölüm Kitabı – 1990


15-Chinese Coffee / Çin Kahvesi – 2000


16-Secret Window / Gizli Pencere – 2004


17-The Raven / Kuzgun - 2012


18- The Magic of Belle Isle / Adanın Büyüsü - 2012


                                                                                 Kaynak: http://www.edebiyathaber.net/






27 Ağustos 2014 Çarşamba

Deliduman - Emrah SERBES


"İnsanın hayatında öyle bir an gelir ki önünde uzayıp giden karanlık yolda ilerlemekten başka çaresi kalmaz, geri adım atamayacak kadar yorgundur çünkü ve yerinde duramayacak kadar da yıkkın. Hayatta çoğu zaman asıl ihtiyacımız olan şey de budur işte; sağlam kalan parçalarımızı toplayıp kör karanlıkta yolumuza devam etmek."

Mayki'den öğrenilmiş bir moonwalk dansı ile, küçük bir ilçenin sınırlarından kopup gelen, küçük dünyaların büyük hayallerini peşinden sürükleyen bir hikayenin akışı. Hayatımıza nüfuz eden sosyal medyanın, sanal kimliklerin, sanal dünyaların gerçek yaşamımıza aksettiğini dile getiren, samimi çoğu zaman argolu bir anlatım.

Kendi hayallerimizi unutup, en sevdiklerimizin hayallerini gerçekleştirmeye soyunurken çarptığımız gerçekler.. Bunların kesiştiği yerde yeniden ayağa kalkmaya çalışan benliğimiz. Hangi benimiz yaşadıklarımızdan sonra aynı kalır ki? Masumiyet nerelere kaybolur? Hangi hayalimiz hep bizden ileride duran hayata yetişir ki?

Soruların, sorguların, sahte ilişkilerin, tılsımını yitiren sevmelerin çelişkilerinde savrulurken, bir gezi barikatının önünde kendini ifade etmeye çalışan bir kahraman.. Çağlar İyice. Onun dünyasında yegane varlık kız kardeşi Çiğdem, yakın arkadaşı Mikrop Cengiz ve kenarda kalanlar.. Bir resmin içinde görülmeyen renkler, bir filmin içinde önemsenmeyen, silik karakterler..

Vee en etkilendiğim bölüm, yaralı bir martı ölürken ölen hayaller, ölen masum bakışlar, hep diri kalan iyiye olan özlemler.. Çok manidardı dostum...

"…Keşke yaşarken tanışmış olsaydık. Yazık. Çok yazık. Gerçekten bana hitap eden bir martıydı. O martıyla arkadaş olmak isterdim. O martıyla uçmak isterdim. O martıyla vapurların peşine takılıp dans eder gibi sağa sola süzülmek isterdim. O martıyla sırf insanlar mutlu olsun diye, karnımız tok olduğu halde atılan simit parçalarını yemek isterdim. O martıyla çatılara tüneyip gün ağarırken ortalığı velveleye vermek isterdim. O martıyla gökyüzünün sessiz maviliğinde bir metronom çubuğu gibi alçalıp yükselmek isterdim. O martıyla deniz fenerlerinin üstünde döne döne uçmak isterdim. O martıyla köpüren dalgaların arasında evimizdeymiş gibi rahat ve telaşsız gezinmek isterdim. O martıyla akşamüstleri dalgakıranlara konmak ve geçip giden günleri düşünmek isterdim. O martıyla yağmura bakmak ve hayatımızdan sessiz sedasız çıkıp giden insanları özlemek isterdim. O martıyı öpmek isterdim, O martıyı öpmek isterdim dostum.."

24 Ağustos 2014 Pazar

Destan Gönüller - SELİM İLERİ


"Sen her şeyi görmek istediğin gibi görüyorsun. Yanılınca hayatı zehir ediyorsun kendine. Kimse senin düşündüğün gibi olmak zorunda değil. Hayat, senin düşündüğün gibi değil."

Destan Gönüller, Selim İleri'nin ilk romanı. Bu roman önceki kitaplarının olgunluk örneği gibi. Çocukluk günlerinden bütün yaşama uzayan olayları örnek bir psikolojiyle bu kitapta sergilemiş.

Kesik ve devrik cümlelerle başlar kitap. Büyük olaylarda gizli kalan ama ayrıntılarda büyüyen bir anlatım.. İleri, çocukluk günlerinin, okul yaşamından başlayan duyguların insanı tüm yaşam boyunca nasıl yönettiğini, bir başka deyişle insanın sonraki gidişatına nasıl yön verdiğini göstermektedir.

Kitap, aşkların, birleşmelerin mutluluğundan öte kırgınlıkları, terk edilmişlikleri ve insanın süregelen yalnızlık bağlarını anlatır büyük bir duygusallıkla. Anılarla, yaşanan anlar birbirine karışır. Hangi zamanın kollarında yaşama sarıldığınızı unutursunuz. Bu da İleri'nin romanlarında kullandığı bir tekniktir.

23 Ağustos 2014 Cumartesi

Tatilden döndümm :)


Merhabalarrr :)

Bu tatil, bir yaprağa benzettim kendimi. Rüzgarın gücünü kontrol etmeyi unutup, ona kendini teslim eden bir yaprağın savruluşu misali doğan günleri karşıladım. Ege’nin büyüsüne kapıldım. Uzun bir yoldan sonra Çeşme'nin bitmeyen rüzgarında savruldum ve eve döndüm. Gezdiğim yerlerden küçük kareler:


Önce Konya'da Mevlana'nın türbesini gezdik ve oradaki uhrevi havayı soluduk..


Konya'nın meşhur etli ekmeğinden yedik.


Sonra Çeşme'ye vardık. 
Hava çok rüzgarlı, deniz çok dalgalı olunca Sheraton'ın açık, kapalı ve termal havuzunda daha çok vakit geçirdik.


Otelin plajından görüntülemeye çalıştığım bol mavi..

Akşam Çeşme'yi seyirlikten izlemek bir başka...


Çeşme Açık Hava Tiyatrosu'nda Anadolu Ateşi ile coştuk :)


Alaçatı güzellikleri.


Alaçatı'da nostaljik bir yer çok sevdimm :)


Bulduğumuz her tarihi köşeyi didik didik ettik :)


Her sergiye daldık. Sanat ruhlu Gülce ve tatil arkadaşı Arda :)


Kumru yemeden olmaz dedik :)


Çeşme Marina'daki ışıltılı kafesler çok hoştu..


Çeşme Kalesi'ni gezmece. 


İzmir'e dönüş vakti. 
Orada bir gecelik mola. 
Dostlarla görüşmenin, birlikte yemek yemenin ve kordonda gezmenin keyfi :)


Burdur Gölü'nde gün batımı. Buradaki dostları ziyaret ve eve dönmece.


Her anını güzelleştirmeye çalıştığımız ve doyamadığımız bir tatil oldu. Çok resim çektim. Hepsini bir posta sığdırmam güç olduğu için genel hatları ile anlatmaya çalıştım :)
Dostlarla rakı balıklı gecelerimiz... Kahkahalarımızla şenlendirdiğimiz; şiirlerle, fasıllarla hüzünlendiğimiz o anlar unutulmazdı. Çeşme'de saat bir deyince gece bitiyor. Çabuk kapatılıyor böyle mekanlar. Hep en son çıkan müşteri olduk. Hayatın başıboşluğunda kaybolduk.

Vee bugün döndük. Dönüş yolu bol hüzün koksa da..
Bir yere alışmak sonra dönmek yaşadığın yere ve oraya yeniden alışmaya çalışmak...
Hayat, hep böyle değil mi zaten?
 Daima bir şeylere alışmak, alışırken onu keyifli hale dönüştürmek..